Mescid-i Hadis

Dilin Afetleri

(imam-i-suyuti)


1. Sana lüzumu olmayan sözü söylersin.

Söylemediğin zaman din ve dünyan için sana hiç bir zarar vermez. Bununla İslamiyet in güzelliği­nin dışında kalırsın. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: “Kaçınılması icab eden şey'den el çekmek, İslam’ın güzelliğindendir” Bu nev'i sözler şöyledir ki, insanlarla oturur, yolculuk hikayeleri, bağ, bahçe, dağlara ait sözler söyler, geçmişte başından geçenleri eksiksiz ve mübalağasız anlatır. Bunların hepsi lüzumsuzdur. Bunlardan kaçmalıdır. Zîra söylenmemelerinde hiç bir zarar yoktur. Bunun gibi, bir kimseyi gö­rüp, ihtiyacın olmayan şey'i sorman da böyledir. Bu da sormanda bir afet olmadığı zamandır. Amma mesela oruç tutuyor musun? Diye sorsan doğ­ru söylerse, ibadeti izhar eylemiş otur. Yalan söylerse, günahkar olur. Bunlar da on beş afettir.


2. Batıl Ve Günah Konuşmak


Batıl konuşmak, bid'atler hakkında konuşmaktır. Günah söylemek ise, kendi fısk ve fesadını anlatmak ve başkalarına da anlattırmaktır. Şarabı ve fışkı anlatan hikayeler söylemektir. Yahut bir toplantıda münakaşa edip, birbirine galiz sözler söyleyenlerin, birbirlerini incitenlerin halleri­ni, sözlerini anlatmaktır. Yahut insanları güldürmek için kadın hikaye­leri anlatmaktır. Bunların hepsi günahtır. Birinci afet gibi değildir. Çün­kü dereceyi düşürür. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

“Bir kimse bir söz söyler ve o sözden korkmaz ve o sözün kıymetini bil­mezse, o söz onu Cehennemin dibine götürür. Bir söz söyler ve ondan korkarsa, o söz onu Cennete götürür”.



25- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ümmetimin ermişlerinin alameti: Onlar hiçbir şeye lanet asla etmezler.”

26- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İki türlü gülmek vardır:

1. Allah'ın sevdiği gülmek;

2. Allah'ın gazap ettiği gülmek.

Allah (c. c.)'nün sevdiği gülmek: Bir kimse ile karşılaştığında ona karşı hoş görünmek ve onu memnun etmek maksadı ile güler yüz göstermektir,

Cenab-ı hakkın buğzunu gerektiren gülme ise: Muhatabına eziyet ve onunla alay etmek için gayri ciddi kelimeler söyleyerek gülüşme­lere sebep olan batıl sözler ile meydana gelen gülmektir. Ki, başkasını alay olsun diye batıl sözler ile gülen kimsenin cezası derinliği 70 sene uzaklıkta olan cehennemin çukuruna atılmaktır.”[132]

27- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslümanın malına hak­sız yere el uzatmak, günahların en büyüğüdür.”[133]

28- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hırsızlığın en beteri: Devlet adamının sözlerini çalmaktır. Yani onun namına konuştuğunu söy­leyerek halkı aldatmasıdır;

Günahların, hata yönünden eh büyüğü de: Haksız yere bir müslümanın malından almaktır;

Hastayı ziyaret etmek sevap getiren iyiliklerdendir; ziyaretin ta­mamlanması ise, elini hastanın üzerine koyarak halini sormaktır;

Şefaatlerin en üstünü, evlenmek isteyen iki kişi arasını bularak, onları birleştirmektir.

Elbiseyi güzel şekilde giymek, peygamberlerin yaptığı gibi önce gömleği sonra şalvarı giyinmek tarzıdır. Duaların kabul olduğu an­lardan biri de aksırınca yapılan duadır, bu anda yapılan dua kubule iktiran eder.”[134]

29- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki :

“Sizi yalan yere şahitlik etmekten men ederim.”[135]

30- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sana, başkalarına lanet (Bela), okumamanı tavsiye ederim.”[136]

31- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gıybet, din kardeşinden onun hoşlanmadığı şeylerle bahsetmendir.”[137]

32- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanoğlunun bütün sözleri, lehine değil, aleyhinedir. Ancak: Allah'ın güzel olan emirlerini başkalarına söyleme, yasaklarını da yapmamaları için başkalarına ikaz etmek ve de şanı yüce olan Allah'ı zikretmesi, lehine olan sözleridir.”[138]

33- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Yüce Rabbim Miraç gecesinde beni yükselttiğinde, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan bir kavmin yanından geçtim. Cebrile, bunların kim olduklarını sordum. O, bunların (dünyada) halkın etini ( hakkını) yiyen ve mal ve servetlerine tecavüz edenler olduklarını söyledi.”[139]

34- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yalancı şahitler, Hz. Allah onları cehenneme atmadan bir adım atamazlar.”[140]

35- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, hakkı olmadığı halde, bir müslümanın sırf ayıplansın diye ayıplarını meydana çıkarırsa Cenab-ı Hak da o kimseyi kıyamet günü ateşe atmak suretiyle teşhir edecektir.”[141]



3. Sözde Muhalefet, Münakaşa Ve Mürailik


Bazı kimselerde adet haline gelmiştir ki, kim ne söylerse kabul et­mez, hayır, öyle değildir, der. Bu, sen ahmaksın, bir şey bilmezsin, yalan konuşursun, ben ise akıllıyım, zekiyim, bilgiliyim ve doğru konuşurum demektir. Bu söz ile iki helak edici sıfatı kuvvetlendirmiş olur. Biri tekeb­bür (kendini büyük görmek) öbürü ise başkalarına saldırmaktır.[142]



4. Malda Husûmet


Mal hususunda husûmet için ya kaadı'mn (hakimin) huzuruna yahut başka yere gidilir. Bunun afeti büyüktür. Resûlüllah (Sallatfahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: “Bir kimse, ilmi olmadan bir kimseye muhalefet ederse, susu ricaya kadar Allahü Teala'nın gazabında olur” Demişler­dir ki: Kalbi dağıtan, hayatın zevkini gideren, din mürüvvetini götürpn. mal hususundaki husûmet (düşmanlık) gibi hiçbir şey yoktur. Hiçbir vera' sahibi malda husûmet etmemiştir. Zira, olduğundan fazla söylenmedik­çe husûmet olmaz. Vera1 ise fazla söyletmez. Hiçbir şey olmasa da has­mına tatlı söz söyleyemez. Halbuki tatlı sözün üstünlüğü çoktur.[143]



36- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fitne uyumaktadır. Onu uyandırana Allah lanet etsin.”[144]

37- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin vücudundaki bütün organları, dilin şiddet ve kötü sözlerinden şikayetçidirler.”[145]

38- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bana dünyadan şu kadar ve­ya bu kadar servet de verseler yine de bir insanın (Kusur telakki edilecek ) halini anlatmam.”

( Peygamberimizin bu hadisi, Hz. Ayşe'nin,

“Sana şu kısa boylu Safiye yetti.” demesi üzerine, peygamberimiz de ona

“ Denize katsan onu bulandıracak bir söz söyledin.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ayşe de ben onda olan bir hali hikaye ettim, demesi üzerine Resulullah efendimiz yukarda mealen arz ettiğimiz hadisini buyurdular.)[146]

39- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişi söylemesinde zarar görmediği bazı kelimelerden dolayı 70 safhalı cehennemi boylar.”[147]

40- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sözü yalan olmaktan uzaklaştıracak çok yönler vardır.”[148]

41- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Namuslu bir kadına zina iftirasında bulunmak yüz senelik ( En uzun ömrün) ibadetini yıkar ve yok eder.”[149]

42- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kardeşinin yüzüne söylemekten çekindiğin her türlü söz gıybettir.”[150]



5. Fuhuş Söylemek


Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Fuhuş söyleyen (çirkin söz söylemek, sövmek) kimseye Cennet haramdır” Yine bu yurdu:

“Cehennemde öyle insanlar olur ki, ağzından çıkan pisliğin fena-kokusundan bütün Cehennemdekiler feryad edip, bu kimdir? Derler. Bun­lar, fuhuş ve çirkin sözlerin konuşulduğu yeri seven ve kendileri de öyle konuşanlardır, denir.” İbrahim ibn Meysere diyor ki:

“Fuhuş söyleyen, kıyamette köpek şeklinde olacaktır”. Fuhuşun en çoğu, fesadçılarda ol­duğu gibi, çirkin sözler söyleyip, avret yerlerini anmaktır. Sövmek ise bunu bir kimseye söylemektir. Resûlüllah (Aleyhissalatü vesselam) bu­yurdu:

“Annesine babasına sövene lanet olsun”.

“Bunu kim yapar?” dedik­lerinde:

“Başkasının anne ve babasına sövüp kendi anne ve babasına sövdüren, anne ve babasına sövmüş demektir” buyurdu.

Mübaşeret (cima’) bildiren sözleri, fuhuş olmaması için îma ile söy­lemelidir. Çirkinlik bulunan her şeyde işaretle konuşup açık söylememelidir. Kadın ismini açık söylemeyip “örtülüler” demek lazımdır. Bir kim­sede basur ve bars gibi çirkin hastalıklar varsa “hastalık” deyip, böyle sözlerde edebli olmalıdır. Çünkü bu da fuhuş sözlerden bir çeşit olabilir.[151]



43- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İki bacağının ve iki çenesi­nin arasında bulunanları hıfzetmesini bilen kimse cennete girer.”[152]

44- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Lisanını, kulağını ve gözünü Arefe günü korumasını bilen kimse, bu arefeden gelecek arefeye kadar yapacağı ufak tefek günahlardan affedilir.”[153]

45- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Aslı (anası ve babası) te­miz olan ve temiz doğan kimsenin huzuru da temiz olur. (Helal olan böyle bir evlat kimsenin gıybetini yapmaz,).”[154]

46- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Haya hislerinden yoksun olan, pahasızca işler yapan, kimsenin aleyhinde konuşmak gıybet değildir.”[155]

47- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Elini ve dilini tutmasını bi­len kimse kurtuluş bulmuştur.”

48- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bedenin sıhhati ve ruhun afiyeti on kısımdır. Bunun dokuzu susmakla, biri de insanlardan uzak bulunmakla kazanılır.”

49- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karşılıklı biribirlerine sö­venlerin günahı, küfre ilk defa başlayana aittir. Kendisine sövülen bu haddi aşmadıkça...”[156]

50- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü Allah'ın ya­nında durumu en kötü olan kimse, nasın kendisini kötü, çirkin sözlü­lüğünden dolayı terk ettiği kimsedir.”[157]

51- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişiyi huzurunda övmek, onu ( kör bıçakla ) kesmekten beterdir,”[158]

52- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Başkasını övmekten sakını­nız. Çünkü, bu hal onu gurura sevk eder ve helakine sebep olacağından boğazlanmak demektir.”[159]

53- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İftira ve söz koğuculuğu yapmaktan kaçınınız.”[160]

54- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yalan söylemekten kesinlikle kaçınız. Çünkü: Yalan imanın yabancısıdır, imanla yalan birlik­te bulunamaz.”[161]

55- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir adam veya kadın, cariyelerine böyle bir fiiline muttali olmadıkları halde ( ey zina eden, zinakar ) derlerse kıyamet günü cariyeleri tarafından haklarında (had) uygulanır. Çünkü dünyada aralarından müsavat olmadığından haddin uygulanması mümkün değildir.”[162]



6. Lanet Etmektir


Bil ki lanet etmek, kötüdür. Hayvana, İnşana, elbiseye, neye olursa olsun böyledir. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor:

“Mü­min lanet etmez” Seferde hanımı Resûlüllah'la (aleyhisselam) bera­ber idi. Bir deveye lanet etti. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) bu­yurdu:

“O devenin üstündeki her şey'i alın. Kaafileden çıkarın. Zira mel'undur.” Bir müddet deve öyle dolaştı, kimse yanına yaklaşmadı. Ebû'd-Derda (Radıyallahü anh) buyurur:

“Bir kimse, toprağa veya birşey'e la­net etse, o şey der ki, lanet bizim ikimizden de daha çok Allahü Teala'ya asî ofana olsun”. Bir gün Ebû Bekiri's-Sıddîk (radıyallahü anh) bir şey'e lanet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) işitti ve üç defa:

“Ka’be'nin sahibinin hakkı için sen sıddıksın, lanet yoktur” buyurdu. Tevbe ettim, tevbe ettim dedi ve kefaret için bir köle azad etti.[163]



7. Şiir Ve Nağme


Sema bahsinde bunun haram olmadığını anlatmıştık. Çünkü Resulüllah'ın huzurunda şiir okumuşlardı. Şairi Hasan'a, kafirleri kötüleyici, hicv edici şiirle, cevab vermesini emretmişti. Fakat yalan söylemek, bir müslümanı kötülemek yahut da överken yalan söylemek caiz değildir. Amma, şiir san'atı olarak teşbih yoluyla söylenenler, görünüşte yalan da olsa haram olmaz. Çünkü bunlardan maksad, bunlara inanmak değildir. Böy­le şiirler, arabî dilde Resûlüllah'ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) huzurun­da söylenmiştir.[164]



8. Mizah


Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) şakalaşmayı yasaklamıştır. Az olmak şartı ile arada bir yapmak mubahtır. Şart, iyi huylu, güzel ah­laklı olmaktır. Ve yine şarttır ki, adet ve meslek haline getirmemeli ve doğru söylemelidir. Çünkü fazla şaka ve mîzah vakti öldürür ve çok gül­dürür. Çok gülmek ise kalbi karartır. Heybet ve vekarı giderir. Hatta böyle kimseden uzak durmaya başlarlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:

“Ben mîzah (şaka) konuşurum, fakat doğru konu­şurum” Yine buyurdu:

“Başkalarını güldürmek için bir söz söyleyen, Süreyya yıldızından yere düşmekten daha çok kendi derecesinden düşer” Çok güldüren her şey kötüdür. Gülmek, tebessümden fazla olmamalı­dır. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Benim bildiğimi siz bilseniz, az güler, çok ağlarsınız” . Bir kimse, diğer bir kimseye de­di ki:

“Bilmiyor musun ki, şübhesiz Cehennemden geçilecektir. Nitekim Allahü Teala: “Sizden her biriniz ondan geçecektir”, buyuruyor. Ora­dan tekrar çıkılacağını biliyor musun?” Arkadaşı:

“Hayır, bilmiyorum, dedi. Bunun üzerine:

“Gülmek nedir ve gülmeye sebeb nedir?” Dedi.

Ata-i Sülemî (Rahmetullahi aleyh) kırk sene gülmedi. Veheb ibn Verd, Ramazan bayramı günü bir gurup kimselerin güldüklerini, eğlendiklerini gördü. Buyurdu ki:

“Eğer bu insanları afvetmişler ve oruçlarını kabul et­mişlerse, bu işleri şükür edenlerin işi değildir. Kabul etmemişlerse bu işleri Allah'tan korkanların işleri değildir”. İbn Abbas (Radıyallahü anhüma) buyurdu:

“Günah işleyip de gülen. Cehenneme girer ve daima ağ­lar”. Muhammed İbn Vasi' buyurdu:

“Bir kimse Cennette ağlarsa, haline şaşılır mı?”

“Şaşılır” dediler.

“O halde dünyada gülen ve yerinin Cennet veya Cehennem olduğunu bilmeyene daha çok şaşılır”, buyurdu.[165]



9. Alay Etmek Ve Gülmek


Bir kimse ile alay etmek ve ona gülmek, sözünü ve işlerini, gülünç şekilde anlatmaktır. O kimse bundan kırıtırsa, haramdır. Allahü Teala:

“Kimseye hakaret gözü ile bakmayın ve kimseye gülmeyin ki, o sizden daha iyi olabilir”, buyurdu. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Bir kimseyi tevbe etmiş olduğu bir günahtan dolayı gıybet eden kimse, o günaha mübtela olmayınca ölmez” Sesi çıkacak kadar gül­mekten men'etmiştir. Buyurdu ki:

“İnsan, benzerini yaptığı işe niçin gü­ler?” Yine buyurdu:

“Alay edene ve insanlara gülene, kıyamet günü Cennetin kapısını açarlar ve oha gel gir derler. Yaklaşınca kapıyı kapatırlar. Dönünce yine bağırırlar, başka bir kapı acarlar. O ise o üzüntü ve gam arasında ezilir durur. Yaklaşınca kapı kapanır. Nihayet çağırırlar da gidemez. Anlar ki kendisi ile alay ediyorlardır”

Komiklik ve maskaralık yapana gülmek, kimseyi rencide etmiyorsa, haram değildir. Şaka kısmından sayılır. Bir kimse rencîde olursa, haram olur.[166]



10. Yalan Yere Söz Vermek


Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurur:

“Üç şey yardır ki, bunlardan biri kimde bulunursa, namaz kılsa da, oruç tutsa da münafık­tır. Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, kendisine veri­len emanete hıyanet eyler” Yine buyurdu:

“Söz vermek borç gibidir. Kaçmamak lazımdır.”

Allahü Teala, İsmail aleyhisselamı övüyor ve onun için, sözünün eri buyuruyor. Derler ki, bir kimseye bir yerde buluşmak için söz verdi. Yir­mi iki gün orada onu bekledi ve sözünü yerine getirmek istedi. Ashab-i Kiramdan biri anlatır:

“Resûlüllah'a bîat ettim ve şuraya geleceğim dedim, sonra unuttum. Üçüncü gün gittim, orada idi”. Buyurdu ki: “Ey delikanlı, üç gündür seni bekliyorum”.

Elden geldiği kadar zorla söz vermemelidir. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem):

“İnşaallah yapabilirim”, derdi. Söz verince, bir zaru­ret olmaksızın, elden geldiği müddetçe sözünü yerine getirmelidir. Bir kimseye bir yerde buluşmayı söz verince, alimler namaz vakti girinceye kadar orada beklenir, dediler. Bir kimseye verilen bir şey'i geri almak, sözünde durmamaktan daha çirkindir. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve böyle kimseyi kustuğunu yiyen köpeğe benzetmiştir.[167]



11. Yalan Konuşmak Ve Yalan Yere Yemin Etmek


Bunlar büyük günahlardandır. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Yalan, nifak kapılarından bir kapıdır” Yine buyurdu:

“Kul, Allahü Teala'nın indinde yalancı yazılana kadar, bir bir yalan söy­ler.” Yine buyurdu:

“Yalan rızkı azaltır.” Yine buyurdu:

“Tüccarlar tacirdirler” Yani tüccarlar, kötü iş işlerler.

“Alış-veriş helal olunca, ni­çin böyledir” diye, sordular.

“Yemin ettikleri ve günaha girdikleri, konuştukları zaman yalan söyledikleri için”, buyurdu. Yine buyurdu: “İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere, yazıklar, esefler, korkular olsun!” Yine buyurdu:

“Şöyle gördüm ki: Bir kimse bana kalk dedi. Kalktım, iki kişi gördüm. Biri ayakta, diğeri oturuyordu. Ayakta duran, ucu eğri bir de­miri; bu oturanın ağzına sokmuş, ağzının bir tarafını yarmış ve omuzuna kadar ayırmıştı. Sonra öbür tarafını da böyle ayırdı. Sonra ağzının önünü de böylece çekip ayırdı. Yalan söyleyicidir. Kıyamet gününe kadar böyle azabolunur”, dediler.

Abdullah ibn Cîrad (Radıyallahü anh):

“Resûlüllah'a (Sallallahü aleyhi ve sellem), mü'min zina eder mi?” dedi.

“Edebilir”, buyurdu.

“Yalan söy­ler mi?” dedi.

“Hayır”, buyurdu ve:

“Yalan söyleyenler îmanı olmayan­lardır”, ayet-i kerîmesini okudu. Abdullah ibn Amir (Radıyalfahü anh) der ki, “Küçük bir çocuk oyun oynamaya gitti. Gel, sana bir şey vereyim,” dedim. Resûlüllah (Sailallahü aleyhi ve sellem) evimizde idi.

“Ne vermek istedin?” buyurdu.

“Hurma,” dedim.

“Vermezsen, amel defterine yalan söy­ledi yazarlar”, buyurdu. Yine buyurdu.

“En büyük günahların neler ol­duğunu size bildireyim: Şirk, anayı babayı incitmek.” Böyle buyurdu ve bir yere dayanıp otururken, kalktı doğru oturdu ve:

“Ancak yalan söy­leyemez”, buyurdu.

Büyükler, yalan söylemek icab ettiği yerde, sözün manasını değişti­rerek, doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. O kimsenin arzu ettiği şey ne ise, o sözden onu anlar. Buna mearîz denir. Şöyle ki, Matraf, bir emîrin huzurunda idi. Niçin bu kadar az geliyorsun? Dediği zaman:

“Emîrin (sultanın) yanından gittiğimden beri, Allahü Teala kuvvet verinceye ka­dar sırtımı yerden kaldıramadım”, dedi. Hasta olduğunu zannetti. Bu söz ise doğru idi. Şabî'yi birisi gelip arasa, cariyesine:

“Kapının yanına bir daire çiz, ortasında dur ve burada yoktur de yahut mescidde arayın de, buyururdu. Muaz ibn Cebel (Radıyallahü anh) memuriyetinden dönünce, hanımı:

“Bu kadar memurluk yaptın, zekat topladın, bize ne getirdin?” de­di.

“Beni gözeten vardı, bir şey getiremedim,” dedi. O, Allahü Teala'yı kas­tetti, hanımı ise, Ömer'in (Radiyallahü anh) onu kontrol eden birisini gönderdiğini sandı. Hanımı Hazret-i Ömer'in (Radıyallahü anh) evine gi­dip, kızarak:

“Muaz, Resûlüllah'ın (Aleyhisselam) ve Ebû Bekri's-Sıddîk'ın (Radıyallahü anh) yanında emîn idi. Siz niçin onun yanında adam bu­lunduruyorsunuz?” Dedi. Hazret-i Ömer, Muaz'ı (Radıyallahü anhüma) ça­ğırdı ve ne olduğunu sordu. Hadiseyi anlatınca, Ömer (Radıyallahü anh) güldü ve hanımına vermesi için ona bir şey'ler verdi.

Bu da ihtiyaç düştüğü zaman söylenir. Lüzum olmayınca söz doğru olsa da insanları yanlış anlamaya sevk etmek caiz olmaz.

Abdullah İbn Utbe (Rahmetullahi aleyh) buyurur:

“Babamla Ömer İbn Abdülaziz'in yanında idik. Dışarı çıkınca, üstünde güzel bir kaftan vardı. İnsanlar, halîfenin kaftanıdır, dediler.

“Allahü Teala halîfeye çok iyi karşılık versin”, dedim. Babam:

“Oğlum, sakın yalan söyleme, ya­lana benzeyen şey'ler de söyleme”, dedi. Yani bu söz yalana yakındır. Fa­kat az bir fayda için mübah olur. Latife etmek ve bir kimsenin gönlünü almak gibi; Nitekim Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:

“İhtiyar Kadınlar Cennete girmez”. “Seni deve yavrusuna bindireyim”, “Kocanın gözünde beyazlık var” Böyle sözde bir zarar varsa, caiz olmaz. Mesela bir kimseyi kandırarak, filan kadın veya kız seni seviyor deyip, kalbini o kadına bağlamak ve bunun gibi şey'ler caiz değildir. Fa­kat zararı yoksa ve şaka olarak yalan söylese günah derecesine çıkmaz ise de îmanı kemal derecesinden düşürür.

“İbadet on kısımdır. Dokuzu susmak, biri ise insanlardan kaç­maktır”. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve seliem) buyurdu:

“Çok konu­şan çok hata eder, çok hata eden çok günah işler. Çok günah işleyene ateş daha layıktır” Bunun için Ebû Bekiri's-Sıddîk (radıyallahü anh) konuşmamak için ağzında taş saklardı. İbn Mes'ûd (Radıyallahü anh): “Hapse layık, dilden daha uygun bir şey yoktur,” derdi.

Ubeyd ibn Yûnus diyor ki, bir kimsenin sözlerine kulak verip, kendi işlerinde bu sözlerin te'sirlerini görmediğim kimse yoktur. Rebi' ibn Hey­sem (Rahmetullahi aleyh) yirmi sene dünya kelamı konuşmadı. Sabahle­yin kalkınca, kaiem ve kağıt getirir; söylediğini, konuştuğunu yazardı. Ak­şam bu konuşmalardan kendini hesaba çekerdi.

Susmanın bütün bu faziletleri, dilin afet ve zararlarının çok olmasın­dandır. Bütün lüzumsuz şey'ler, dil ucundan meydana gelir. Söylemesi hoş ve kolaydır. Fakat iyi ile kötüsü arasını ayırmak zordur. Susmak ile bu mesuliyetlerden kurtulunur. Kalb ve himmet toplanır, tefekkür ve zi­kir ile meşgul olur.

Söz dört kısımdır: Birincisi tamamen zararlıdır. İkincisinde hem za­rar, hem de fayda vardır. Üçüncüsünde ne fayda ne de zarar vardır. Bu ise fuzûlî konuşmaktır. Zararı, zamanını boş geçirmek bakımından ye­ter derecededir. Dördüncüsü yalnız faydalı sözdür. O halde sözlerin dört­te üçü söylenmemelidir. Dörtte biri söylenmelidir. O da biraz evvel geçen ayet-i kerîmedeki manadadır. Resûlüllah'ın (Sallallahü aleyhi ve sellem): “Susan kurtuldu”, sözünün manası budur. Bunlar bilinince dilin afet­leri de bilinir.

Ulu Allah buyuruyor ki:

1- “Ey iman edenler!... Allah'dan korkun ve doğru söyleyin (yalancılık etmeyin) ki; Allah işlerinizi iyiye götürsün ve günahlarınızı bağışlasın. Allah'a ve O'nun resulüne itaat edenler en büyük kurtuluşa ulaşmış olurlar.”[168]

Ulu Allah buyuruyor ki:

“Ey iman edenler!... Allah'dan korkun ve doğrularla beraber olun.”[169]



12. Gıybet


Bu da ekseriya dil ile olur. Allahü Teala'nın korudukları hariç bun­dan kimse kurtulamaz, Çok büyük günahtır. Allahü Teala Kur'an-ı Kerim'de bunu, ölü kardeşinin etini yemeye benzetiyor Resûlüllah (Sallalla­hü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

“Gıybetten uzak olunuz. Çünkü gıybet zinadan fenadır. Çünkü zinanın tevbesi kabul edilir amma, gıybet edilen helal etmeyince gıybetin tevbesi kabul edilmez” Yine buyurdu:

“Mîrac gecesi bir gurup insanlar gördüm, tırnakları ile yüzlerinin etlerini kazırlardı.”

“Bunlar kimdir?” Dedim.

“İnsanları gıybet edenlerdir, dediler.” Sü­leyman ibn Cabir (Radıyallahü anh) anlatır:

“Resûlüllah'a, (Aleyhisselam) bana, beni koruyacak bir şey öğretiniz,” dedim.

“Kendi kovandan başkası­nın kabına su doldurmak olsa bile iyi işi küçük görme, müslüman karde­şine doğru ol, yanından kalkınca gıybet etme”, buyurdu. Allahü Teala Mûsa aleyhisselama vahiy gönderdi:

“Gıybet edip tevbe etmeyen Cehen­neme girenlerin birincisi olur. Tevbe edip de ölen ise Cennete girenlerin sonuncusu olur”. Cabir (Radıyallahü anh) anlatır:

“Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) ile seferde idik. İki kabre uğradı ve:

“İkisi de azabtadır. Biri gıybet ettiği için, diğeri de elbisesini bevilden (sidikten) korumadığı için”, buyurdu. Sonra yaş bir dalı ikiye böldü, mezarların üzerine koydu ve:

“Bunlar kurumayınca azablar hafiflemez” buyurdu.

“Bir (Evli) kimse zina ettiğini kendi ağzıyla söyleyince, taş ile recm edilmesini” buyurdu.

“Biri diğerine, onu köpeği taşlar gibi taşlasınlar” dedi. Sonra Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) bir leşin yanından geçti:

“Bu leşi yiyin”, buyurdu.

“Leştir nasıl yeriz,” dediklerinde:

“Yediğiniz kar­deşinizin eti bundan daha kötüdür, günahı da bundan büyüktür”, bu­yurdu. Ashab-i Kiram birbirleriyle, doğru görüşür, gıybet etmezlerdi ve bunu en üstün ibadetlerden bilirlerdi. Buna uymamayı ise münafıklık sa­yarlardı.

Kutade (Radıyallahü anh) buyurur:

“Kabir azabı üç kısımdır: Üçte biri gıybet, üçte biri söz taşımak, üçte biri de elbisesini bevilden korumamaktandır”. İsa aleyhisselam havarileri ile ölü bir köpeğin yanından geçi­yordu.

“Bu hayvan ne pis kokuyor” dediklerinde, İsa aleyhisselam:

“Onun o beyaz dişleri ne güzeldir”, buyurdu. Bununla onlara, neyi görürlerse, iyi taraflarını söylemelerini öğretti.[170]



13. Söz Taşımak Ve Nemmanlık Etmek


Allahü Teala: “O kıymetsiz kimse, insanları ayıblar ve fesad yönün­den birinden söz alıp, diğerine götürür, gammazlık eder”, buyurdu. Ve yine buyurdu:

“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıblamayı adet edinene şiddetli azab vardır” Bütün bu ayetlerle nemmamlığı (söz taşımayı) bildiriyor. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Nemmam (söz taşıyıcı) Cennete giremez”, buyurdu. Ve yine buyur­du:

“Size en fenanızı haber vereyim. Aranızda söz taşıyanlar, aranızı bo­zanlar ve insanları birbirine düşürenlerdir” Ve yine buyurdu:

“Allahü Teala Cenneti yarattığı zaman, Cennete, konuş buyurdu. Bana kavuşanlar ne iyi insanlardır,” dedi. Allahü Teala buyurdu:

“İzzet ve Celalime yemin ederim ki, sekiz sınıf insan sana giremez. Şarap içenler, zina eden ve et­mekte devam edenler, söz taşıyanlar, hanımlarının namusunu koruma­yanlar (deyyüsler), şerîatle amel etmesi icabedip de etmeyen devlet me­murları, kadınlara benzeyen erkekler, sıla-i rahim yapmayanlar ve sözün­de durmayanlar.” Haberde geldi ki, İsrail oğullarına bir kıtlık vaki oldu. Mûsa aleyhisselam yağmur duasına çıktı. Yağmur yağmadı. Musa aleyhisselam'a vahiy geldi:

“Senin duanı nasıl kabul ederim kî aranızda bir nemmam vardır?” Musa aleyhisselam:

“Ya Rabbî, o kimdir? Bana bil­dir de aramızdan çıkarayım, dedi. Allahü Teala:

“Ben nemmamı sevmem, kendim mi nemmamlık yapayım?” Buyurdu. Bunun üzerine Musa aleyhisselam herkesin nemmamlıktan tevbe etmesini söyledi. Herkes tevbe etti ve yağmur yağdı.

Bir kimse hikmetle konuşan bir hakîmi arıyordu. Bunun için binler­ce kilometre yol yürüdü. Bulunca ona; taştan sert, göklerden geniş, yer küresinden ağır, zemheriden soğuk, ateşten sıcak, okyanustan engin, ye­timden hor nedir, diye sordu. Buyurdu ki:

“Suçsuza, kabahatsize bühtan, yerden ağırdır. Hak (doğruluk), göklerden geniştir. Fakirin kalbindeki kanaat, okyanustan engindir. Haset, ateşten yakıcıdır. Yakınlık göster­meyen akrabaya muhtaç olmak, zemheriden soğuktur. Kafirin kalbi, taş­tan, katıdır. Sözüne aldırılmayan nemmam yetimden hordur”.

Ulu Allah buyuruyor ki:

“Ey iman edenler!... Zannın (şahsî kanaatlerin) çoğundan ka­çının. Çünkü bazı zanlar (şahsî kanaatler) günahın ta kendisidirler. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın, yekdiğerinizi arkadan çekiştirme­yiniz. İçinizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bu si­zin için tiksindirici bir şeydir. Allah'dan korkunuz. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok esirgeyendir.”

“Ey insanlar!... Biz sizi gerçekten bir dişi ile bir erkekten (Havva ile Adem'den) yarattık (türettik) Sadece (kolaylıkla) tanışabilesiniz diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.”[171]



“Andolsun ki insanı yaratan biziz; nefsinin ona ne vesvesele verdiğini (içinde dönüp dolaşan gizli duyguları) biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. Hatırla ki, (insanın) hem sağında, hem solunda oturan, onun amellerini kaydetmekte olan iki de (melek) vardır. Kişinin ağzından bir söz çıkmaya görsün; (onu hemen kayda geçirmeye) hazır bir gözcü yanı başındadır.”[172]



14. Birbirini Sevmeyenler Arasında İki Yüzlülük Yapmak


Herkesin yanında onun hoşuna gider şekilde söz söyleyen, birinin sö­zünü diğerine, diğerinin sözünü evvelkisine söyler ve her birine de ben seni seviyorum şeklinde görünür. Bu ise nemmamlıktan kötüdür. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

“Bu dünyada ikiyüzlü olan, öbür dünyada ateşten iki dilli olur” Yine buyurdu:

“Allahü Teala'nın indinde kulların en kötüsü ikiyüzlülerdir.” O halde, iki düşman ile görüşen, duyduğunu, duymadığını, doğru sözünü, diğerinin yanında veya arkasında, olduğu gibi söylemelidir. Ancak münafık olmaz Birbirlerinin her sözünü diğerine anlatmamalı ve her birine ben seni seviyorum diye göstermemelidir.

İbn Ömer'e (Radıyallahü anhüma):

“Devlet reîsinin yanına gittiği­miz zaman, dışardaki gibi konuşmuyoruz”, dediklerinde:

“Biz Resulüllah'ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bunu nifak sayardık” buyur­du. Zaruret olmadan sultanların yanına gidip, orada her zamanki gibi konuşmayan; münafık ve ikiyüzlü olur. Bir zaruret olunca, caiz olur.[173]



15. İnsanları Övmek Ve Dünya Menfaati İçin Yaranmak


Bunda altı afet vardır. Dördü söyleyen için, ikisi de övülmekte olan dinleyen içindir.

Övenin afetleri:

1- Olduğundan fazla söyleyip, yalancılık yapar. Hadîs-i Şerifte geldi ki:

“İnsanları övmekte aşırı gidenin kıyamette dili, o kadar uzun edilir ki, yere yayılır, üzerine basar ve ayağı kayıp düşer”

2- İçinde nifak olur ve karşısındakini överek onu sevdiğini göster­mek ister. Halbuki onu sevmez.

3- Aslını bitmediği şey'ler söyler- Mesela siz zahirisiniz, müttekîsiniz, ilimle dolusunuz ve bunun gibi sözler söyler. Bir kimse, bir baş­kasını övdü. Resulüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sana yazıklar ol­sun. Onun boynunu vurdun”, buyurdu. Sonra yine buyurdu ki:

“Muhakkak bir kimseyi öveceksen, böyle olduğunu zannediyorum söyle. Allahü Teala üzerine bir kimseye her bakımdan iyidir demem. Zira onun hesabını Allah bilir. İyi desen de, zannetsen de değişmez” 4- Övdüğü kimse zalim olabilir ve onun sözüyle sevinebilir.

Övülen e iki şekilde zarar vardır:

1- Kendini beğenir ve gururlanır. Hazreti Ömer (Radıyallahü anh) bir gün yanında kamçısı oturuyordu. Carûd isminde birisi yanlarına geldi. Birisi:

“Bu Rebia kabilesinin reisidir,” dedi. Ömer (Radıyallahü anh) onu kamçı ile dövdü.

“Ya Emîre'l-Mü'minîn, bu dayak niçindir?” Dedi.

“Bu adamın ne dediğini duymadın mı?” Buyurdu. Ve tekrar Ömer (Radıyallahü anh) buyurdu ki:

“Kalbine bir şey geldiğinden korktum. O gururu kır­mak istedim.”

2- Karşısındakine alimsin ve salihsin gibi sözler söylerse, ilerisi için çalışmaz ve:

“Ben zaten olgunlaştım”, der. Bu yüzdendir ki, Resûlüllah'ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) huzurunda birini Övdüklerinde:

“Boynunu vurdun, duyarsa felah bulmaz”, buyurdu. Yine buyurdu.

“Bir kimsenin, keskin bir bıçak ile bir kimseye saldırması, onu, yüzüne karşı övmekten daha iyidir” Ziyad ibn Eşlem buyurur:

“Övülme din­leyenin yanına şeytan gelir, onu yerden kaldırır. Fakat mü'min kendini bilir ve alçalır.”

Bu altı afetin zararı olmasa övmek iyi olur, Resûlüllah (SallAllahü aleyhi ve sellem) sahabeyi medhetti ve:

“Ey Ömer! Beni Peygamber ola­rak insanlara göndermeselerdi, seni gönderirlerdi”, buyurdu. Yine bu­yurdu: “Eğer bütün alemdekilerin imanı Ebû Bekir'in îmanı ile tartılsa, Ebû Bekir'in îmanı ağır gelir” Buna benzer hadîs-i şerîf'ler çoktur. Bu övmenin onlara zarar vermeyeceğini biliyordu.

Fakat kendini övmek çirkindir, kötüdür ve Allahü Teala bunu yasak etmiştir ve:

“Ben iyiyim, deyip, kendinizi övmeyiniz”, buyurmuştur.

Ulu Allah buyuruyor ki:

“Allah'a karşı yalan söyleyenlerin Kıyamet günü kapkara oldu­ğunu göreceksiniz. Kibirlik taslayanlar için Cehennem'de yer yok mu sanki? Allah kendisinden korkup kötülükten sakınanları, kurtuluşlarının sebebi olan imanlarının sayesinde necate kavuşturur. Onlar kötülük yü­zü görmez, onlar için tasalanmak da söz konusu değildir.”[174]



Övülene Düşen Vazifeler


Bilmiş ol ki; medhedilen kimse, böbürlenme ve kendini beğenme hastalığına yakalanmaktan ve tembellik göstermekten son derece sakınmalı­dır. Bu hastalıklarından, insanoğlunun ancak kendini bilmesi, riyanın inceliklerini ve amellerdeki afetleri anlaması ile korunabilir. Zira insan, başkasının bilemediği, kendisinin birçok kusurlarını bilir. Eğer kendisi­ni medheden, onun kusurlarını bilseydi, onu medhetanesinden çoktan vaz geçerdi.

Dîğer bir vazifesi de, medheden şahsı küçük göstermek ve “O, bil­mez ve anlamaz” demek suretiyle yapılan medh u senayı kerih karşıla­maktır.

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Medhedenlerin yüzüne toprak saçın, yani onları hakîr görün.” buyurmuştur. Süfyan b. Uyeyne:

“Kendini bilen kimseyi övmek, ona zarar vermez.” diyor. Salihlerden birini övmüşler, o da:

“Allah'ım, beni sen bilirsin, bunlar bile­mezler.” demiştir. Diğer biri de medhedildiği zaman:

“Allah'ım, şu ku­lun, senin mekrine uğramak suretiyle bana yaklaşmak istiyor. Ben ona kızdığıma seni şahid tutarım.” dedi. Hz. Ali de medhedildiğini duydu­ğu zaman:

“Allah'ım, bunların bilmedikleri kusurlarımı bağışla, bunların sözleri ile beni muahaze etme, onların sandıklarından beni daha hayırlı eyle.” demiştir. Adamın biri Hz. Ömer'i övmeğe başlayınca, Hz. Ömer:

“Nedir, hem beni, hem de kendini helake çalışıyorsun.” dedi. Adamın biri Hz. Alî'yi gıyabında zemmettiği halde, yüzüne karşı övmeğe baş­layınca, Hz. Alî:

“Söylediklerinden daha düşük ve fakat içinden ge­çenden daha üstünüm.” dedi.

56- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Kişinin en hayırlı ve zarar­lı uzvu iki çenesi arasında bulunan, yani lisanıdır. Hayır da ondan, şer de ondan gelir.”[175]

57- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bütün belalar dilin yüzündendir.”[176]

58- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Başkalarını ( söz, yazı ve şiirle ) çokça övenlerin yüzüne toprak saçınız.”[177]
Ce site web a été créé gratuitement avec Ma-page.fr. Tu veux aussi ton propre site web ?
S'inscrire gratuitement